Usulcüler, umumu, “bedel umumu”, “şümul umumu”, “ifrad umumu” ve “ihata umumu”gibi türlere ayırırlar. Mutlak terimi de farklı kullanımlarda iki ayrı kavrama işaret eder. Bu kavramların iyi bilinmemesi halinde kavram kargaşasına düşülmesi kaçınılmazdır. Bundan dolayı bu kavramların mahiyeti ve birbiri ile ilişkisinin ne olduğu üzerinde bir miktar durulması icap etmektedir.
Umum, lafzın “fertlerinin bütününü kapsaması” veya “delâlet ettiği herhangi bir fert için kullanılmaya elverişli olması” açısından ikiye ayrılır. Lafzın fertlerinin bütününü kapsamasına “şümul umumu”; delâlet ettiği fertlerden herhangi birini ifade etmeye elverişli olmasına ise “bedel umumu” (elverişlilik umumu) denir. Bedel umumu ifade eden lafızlara mutlak da denilmektedir. Meselâ zıharın hükmünü düzenleyen (el-Mücâdile 58/3) âyette geçen “… bir köle âzat (etsinler)” (فتحريرُ رقبةٍ) ifadesinde “رقبة” (boyun/köle) lafzı, mutlaktır ve eşine zıhar yapan; yani “Sen bana anamın sırtı gibisin” diyen kişi, herhangi bir köle âzat etmekle bu emri yerine getirmiş sayılır. Çünkü “رقبة” lafzı, herhangi bir köle için kullanılmaya elverişli olup kölelerden her biri, bu emri yerine getirme hususunda birbirinin yerini alabilirler. Buna karşın “Hiç kimseyi görmedim” (ما رأيت من رجلٍ) sözünde “رجل” lafzı, olumsuz cümle içinde kullanılmış bir nekre olduğu için şümul umumu ifade etmektedir. Dolayısıyla bu sözün doğru olabilmesi için, şu veya bu kişinin görülmemiş olması yeterli olmayıp”adam” lafzının kapsamına giren hiç kimsenin görülmemiş olması gerekir.
Umum, lafzın, kapsamına giren fertlerden her birine tek tek veya bütününe birden delâlet etmesi itibariyle de ikiye ayrılır. Bunlardan ilkine “ifrad umumu” denirken, ikincisine ise “ihata umumu” denilmektedir. Meselâ “İçimizden her biri bu taşı kaldırabilir” (كلٌّ منا يحمل هذا الحجر) dediğimizde bu söz umum ifade etmektedir. Ne var ki bu sözle anlatılmak istenen şey, sözü edilen kişilerden her birinin tek başına o taşı kaldırmaya gücünün yeteceğidir. “Siz bu taşı kaldıramazsınız” (أنتم لا تحملون هذا الحجر) sözünde de “أنتم” lafzı umum ifade etmektedir. Fakat burada taşı onlardan her birinin ayrı ayrı kaldırmasından değil, hep birlikte kaldırmalarından söz edilmektedir. İşte bu kullanımlardan ilki ifrad umumu, ikincisi ihata umumudur.
Hemen yukarıda mutlak teriminin iki anlamı olduğunu ve bu anlamlardan birinin "bedel umumu" anlamında olduğunu söylemiştik. Dolayısıyla bu ilk anlamda mutlak, umum lafızlarının bir türüdür.
İkinci anlamıyla mutlak ise mukayyet teriminin karşıtıdır. Mukayyet, herhangi bir sıfatla nitelenerek kapsamı daraltılmış olan lafızdır. Mutlak ise herhangi bir sıfatla nitelenmemiş olan lafızdır. Meselâ “رجل” sözüyle herhangi bir adamı kastederken “رجل مسلمٌ” dediğimizde müslüman olmayan kişileri kapsam dışında tutmuş oluruz. Bu iki örnekten birincisinde “رجل” lafzı mutlak; ikincisinde mukayyettir. Şümul umumu ifade eden lafızlar da ikinci anlamı itibariyle mutlak olabilirler. Meselâ “anneler” (الأمهات) lafzı, başında harf-i ta‘rif bulunması ve çoğul olması sebebiyle şümul umumu ifade etmektedir. Yani bütün anneler bu lafzın kapsamına girerler. Fakat bu lafız, herhangi bir sıfatla nitelenmediği için aynı zamanda mutlaktır. “Şefkatli anneler” (الأمهات المشفقات) sözünde ise “الأمهات” lafzının şümul umumu devam etse de “şefkatli” sıfatıyla nitelendiği için mutlak olma özelliğini kaybetmiştir.
Yorumlar