Ana içeriğe atla

İBN HALDUN’UN DİLİNDEN USUL LİTERATÜRÜNÜN SERENCÂMI

Fıkıh usulüne dair ilk eser yazan kişi İmam Şafii’dir. Meşhur er-Risale’sini yazmış ve bu kitapta emir, nehy, beyan, haber, nesh ve kıyasta mansus illetin hükmü hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur.

Sonra bu ilme dair Hanefi fukahası eser telif ederek bu kaideleri tahkik etmişler ve konuları detaylandırmışlardır. Kelamcılar da fıkıh usulüne dair eser yazmıştır; ancak fukahanın yazım tarzı fıkıh ilmine daha yatkın ve furu meselelerine daha layıktır. Çünkü onlar furudan bolca misal ve şahid zikrederek fıkıh usulünün meselelerini fıkıh nükteleri üzerine bina etmişlerdir.

Buna karşın kelamcılar,furu meselelerini [usul-i] fıkıhtan çıkarırlar ve mümkün mertebe aklî istidlale temayül gösterirler; çünkü kendi fenlerinde [yani kelamda] yaygın olan ve kelam yönteminin gereği olan istidlal tarzı budur.

Şu halde imkan ölçüsünde fıkıh meselelerinden fıkıh usulünün kurallarını tespit etmek hususunda Hanefi fukahasının çok büyük katkısı vardır. Hanefi imamlarından Ebu Zeyd Debûsî, kıyasa dair etraflıca bilgiler vererek fıkıh usulünde kendisine ihtiyaç duyulan bahisleri ve şartları tamamlamıştı. Böylece fıkıh usulü ilminin mesele ve kaideleri bir sisteme kavuşturularak bu ilim dalı olgunlaştı.

Kimileri de bu ilimle kelamcıların metodunu esas alarak ilgilendi. Kelamcılar tarafından bu ilme dair yazılan en güzel eserler, Eş’arîlerden İmamu’l-Harameyn el-Cüveynî’nin el-Burhan’ı ve Gazzalî’nin el-Mustasfâ’sı ile Mutezile’den Kadı Abdülcabbar’ın el-Umed’i ve Ebu’l-Hüseyn el-Basrî’nin bu kitap üzerine şerhi olan el-Mu’temed’dir. Bu dört eser, kelamcılar metoduyla yazılan temel referans kaynakları olmuştur.

Daha sonra bu dört eseri geç dönem kelamcılarından devasa iki şahsiyet telhis ederek Fahreddin Razi el-Mahsul’ü; Seyfeddin el-Amidî ise el-İhkâm’ı telif etmiştir. Ancak Razi ile Amidî’nin konuları sunuş tarzı birbirinden farklıdır. Razi, daha ziyade görüşüne dair bolca delil getirmek ve hüccet ile ispatlamak için çaba sarfederken Amidî, her bir konudaki görüşleri tahkik etmeye ve meseleleri detaylandırmaya gayret etmiştir.

el-Mahsul’ü Razi’nin öğrencisi Siraceddin el-Urmevî et-Tahsil adlı eserde; Taceddin el-Urmevî ise el-Hasıl adlı eserde özetlemiştir. Daha sonra Şihabeddin el-Karafî bu iki eserden bazı mukaddimeler ve kurallar derleyerek et-Tenkîhât adında küçük bir kitap telif etmiştir. Beyzavî de aynı gaye ile el-Minhâc adlı eserini yazmıştır. 

Fıkıh usulü tahsiline yeni başlayanlar bu iki kitap (Tenkîhât ve Minhâc) ile ilgilenmişler ve pek çok kişi bu iki eseri şerhetmiştir.

Amidî’nin el-İhkamına gelince –ki bu eser, Razi’nin eserine nispetle usul meselelerini daha iyi tahkik eder- İbnü’l-Hacib bu eseri el-Muhtasaru’l-kebîr adıyla bilinen eserde telhis etmiş, daha sonra başka bir muhtasar daha yazmıştır ki bu ikinci muhtasar öğrenciler arasında elden ele dolaşmış, İslam coğrafyasının doğusundan batısına pek çok kişi buna ilgi göstererek okumuş ve şerhetmiştir. Böylece kelamcılar metodunun özü bu muhtasarlarda tebellür etmiştir.

Hanefi metoduna gelince bu metoda göre de pek çok eser yazılmıştır. Erken dönemden bu metoda göre yazılan en güzel eserlerden biri Ebu Zeyd Debûsi’nin [Takvimü’l-edille adlı] eseridir. Müteahhirînden (orta dönem) bu metodla yazılan en güzel eser ise Seyfü[Fahru]lislam el-Pezdevi’nin eseri olup fıkıh usulünün bütün konularını havidir.

Daha sonra Hanefi fıkıh bilginlerinden İbnü’s-Sââtî gelip [Amidî’nin] el-İhkâm’ı ile Pezdevî’nin usulü üzerinden iki metodu cem ederek eserine el-Bedâi’ (Bedîu’n-nizâm) adını vermiş ve çok güzel ve eşsiz bir ürün ortaya koymuştur. Bu döneme kadar büyük alimler bu kitabı okuyup araştırma konusu yapagelmişler; acem alimlerinden pek çoğu da ona şerh yazma yarışına girmişlerdir. Bugün dahi durum bu şekildedir. 

[İbn Haldun, Mukaddime, Daru’l-fikr, 1988, s. 576-577]

Not: İbn Haldun’un Mukaddime’sinden çevirdiğimiz bu metin, tarihsel olarak fıkıh usulünde fukaha ve mütekellimîn telif metodlarından ayrıntılı bir şekilde söz edilen ilk metin olması hasebiyle önemli bir kaynak niteliğindedir. İbn Haldun tarafından yapılan ve günümüze değin sürekli tekrarlanagelen bu ikili tasnifin vakıaya ne derece uygun düştüğü hususunda olumlu veya olumsuz görüşlerinizi bekleriz.


Yorumlar