Fıkıh usulü âlimleri, müctehid için genelde Arap dilbilgisinin, özelde gramer bilgisinin gerekli olduğu konusunda hemfikirdir. Burada “Dil ilimlerinin ucu bucağı olmadığına göre, bir kişinin ictihad edebilmek için genelde dil ilimlerine, özelde nahiv ilmine ne derece vâkıf olması gerekir?” sorusu akla gelmektedir. Fıkıh usulü literatüründe bu soruya üç ayrı şekilde cevap verilmiştir:
Şâtıbî gibi kimi usulcülere göre müctehid olabilmek için Arapça’yı Halîl b. Ahmed, Sibeveyh, Ahfeş el-Evsat, Ebû Ömer el-Cermî ve Ebû Osman el-Mâzinî gibi Arap dili imamları derecesinde bilmek gerekir. Müctehid vasfını haiz bir kimsenin Arapça’yı bir Arap gibi anlayabilmesi bir zorunluluktur.
Gazzâlî gibi bazı usulcülere göre ise Arapların konuşmasını ve kullanım üsluplarını bilecek kadar Arapça bilmek yeterli olup fakihin, sözün sarihini, zahirini, mücmelini, hakikat ve mecazını, mefhûm-ı muvâfık ve muhâlifini birbirinden ayırabilecek ölçüde dil bilmesi gereklidir. Bu görüş sahipleri, Arapça’yı Halîl b. Ahmed ve Müberred gibi nahiv âlimleri ayarında bilmenin, Arapça sözcüklerin tamamını bilmenin ve detayına varıncaya kadar nahiv bilmenin gerekmediğini; Kitap ve sünnetin anlaşılmasını sağlayacak ve kanun koyucunun hitabını ve maksatlarını kavrayacak kadar bilgi sahibi olmanın yeterli olduğunu söylemişlerdir.
Şevkânî’nin sözcülüğünü yaptığı üçüncü görüşe göre ise sarf ve nahiv gibi dil ilimlerine dair özet mahiyetinde bir iki kitabı okumanın yeterli olacağını savunan ikinci gruptaki usulcüler hata etmişlerdir. Çünkü bu ilimleri ayrıntılı olarak incelemek ve geniş metinleri okuyup dil konularının detaylarını bilmek kişinin araştırma gücünü ve hüküm istinbat etme melekesini artırır ve nasların ihtiva ettiği hükümlere ulaşmayı kolaylaştırır. Müctehidin bu ilimlerde sağlam bir melekeye sahip olması gerekir. Bu meleke ise ancak uzun uğraşlar sonucu kazanılır.
Kanaatimizce bu görüşler arasında en isabetli ve vasat olan görüş sonuncusudur. İbnü’l-Hâcib’in (v. 646/1248) el-Kâfiye’si ve Birgivî’nin (v. 981/1573) el-Izhâr’ı gibi muhtasar eserler, Osmanlı döneminde ve günümüzde klasik Arapça öğreten kurumlarda öğretimde yaygın olarak kullanılan faydalı kitaplar olmakla birlikte nasları yorumlamak için gereken nahiv bilgisi düzeyi için yeterli değildir. Bundan dolayı nahiv kuralları, bir meleke haline gelinceye kadar nahiv eserlerinin mütaalasını sürdürmek gerekir.
Nitekim Zâhirî fıkhının müdevvini ve savunucusu olan İbn Hazm da, bilimsel çalışmaların ilk şartının yeterli bir dil kültürü ve donanımı olduğuna dikkat çeker. İbn Hazm, nahiv ilmini mükemmel derecede bilmeyen kişilerin nasları doğru anlayıp hüküm çıkaramayacağını, böyle kişilerin fetva vermesinin ve müslümanların bu kişilerden fetva istemesinin helâl olmadığını belirterek, bu ilimleri tahsil etmenin farz-ı kifâye olduğunu söyler ve kendi döneminde iyi bir dil formasyonu kazanmadan ahkâm kesen ve fetva veren birçok fakih ve müftünün bulunduğunu dile getirir. Sık rastlanan ve dilde işlek olan konuların öğretimde ilk aşamaya alınmasını ve birinci basamakta ayrıntıya girilmeden verilmesini öneren İbn Hazm, öğrenciye din ve nahiv konusunda azla yetinmememesini de özellikle tavsiye eder. Şâtıbî tarafından savunulan Sibeveyh, Ahfeş vb. ayarında nahiv ilmini en ince detaylarına kadar bilmek gerektiği görüşü ise kanaatimizce ulaşılması çok güç bir hedef olup gerçeklikten uzaktır.
Yorumlar