Ana içeriğe atla

MEZHEPLERLE İLİŞKİ BİÇİMİMİZ NASIL OLMALI?

Bir kaç ay önce bağlamsallık üzerine birkaç yazı yazmıştım. O yazılarda nassların bağlam dikkate alınarak yorumlanması gereği üzerinde durmuştum. Takriben bir hafta önce bir kez daha spesifik bir örnek üzerinde bağlamın önemine vurgu yapan bir yazı yazmıştım.

Bağlamsallık, tarihin belli bir döneminde teessüs eden mezheplerin kurucu veya müntesip fukahasının ictihadları için de haydi haydi geçerlidir. Mezheplerin halen önemini sürdüren dinî kurumlar olduğu müsellem olmakla birlikte mezhep imamları ve fıkıh bilginleri meselelere, kendilerinden sonraki yüzyılları göz önünde bulundurarak değil kendi dönemlerini ve içinde bulundukları toplumsal olguları dikkate almak suretiyle çözüm üretmişlerdir. Nitekim tarihî süreçte belli bir mezhebe mensup olan fıkıh bilginleri, mezhep imamlarının görüşlerini dikkate almakla birlikte onlarla sınırlı kalmamışlar ve gerekli gördükleri durumlarda farklı uygulamalara kapı aralamışlardır.

Söz gelimi Hanefi mezhebinde ilk dönemler itibarıyla menfaat ve mal arasında çok keskin bir ayrım yapılarak tazminin mala özgü bir hüküm olduğu, dolayısıyla menfaatin tazmine konu olamayacağı savunurken geç dönem Hanefi fakihleri, bir takım ihtiyaçların arız olması üzerine bu kuralı esneterek yetim malı, devlet malı ve gelir elde etmek üzere hazırlanmış malın (muaddün li'l-istiğlal) menfaatinin tazmine konu olacağını söylemişlerdir.

Yine Hanefi mezhebinin ilk kaynaklarında akitlerde ileri sürülen takyidî şartlar konusunda son derece dar bir teori ortaya konulup akdin gereğine uygun düşmeyen ve akde mülayim olmayan her türlü şart fasit sayılırken geç dönem Hanefi kaynaklarında bu hüküm de esnetilmiş ve örf haline gelen şartların da muteber olacağı ifade edilmek suretiyle örf-adete kapı aralamışlardır.

Fıkıh bilginleri mezhebin yerleşik görüşünü ifade ettikten sonra "emma fi zamanina" ve "li-fesadi zemanina" gibi ifadeler kullanmak suretiyle pek çok konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Özellikle vakıat/nevazil/fetva literatürü, mezheplerin kendi içindeki dinamizmi yansıtması itibarıyla kayda değer bir literatürdür.

Bize düşen de, bir yandan mezheplerin kurumsal kimliğini devam ettirmek, bir yandan da zamanın ihtiyaçlarını dikkate almak suretiyle geçmiş fukahanın tavrını takınmaktır. Bu konuda hiçbir esneklik göstermeksizin mezhepleri, kemikleşmiş yapısı ile devam ettirmeye çalışmak önünde sonunda mezhepleri de, dini de tarihin dışına itme tehlikesini barındırmaktadır. Dolayısıyla mezhep literatüründe yer alan hükümleri bütün detaylarıyla güne taşımaya çalışmak ifrat; mezhepleri tamamen tarihsel ve hatta birer "sapma" olarak telakki edip doğrudan nasslara gitmeye kalkışmak ise tefrit yaklaşımlardır. Kanaatimce doğru tavır mezhepleri birer olgu olarak kabul etmek; ama orada kalmayıp bir takım hükümleri genel kural ve ilkeler doğrultusunda güncellemektir.
Vallahu a'lem.
Osman Güman, 26.03.2017 Pazar



Yorumlar