Soru: “Açıklık bakımından lafız türlerinden biri olan “nass” ile delalet bakımından lafız türlerinden biri olan “ibaretu'n-nass” fıkıh usulü eserlerinde genellikle "Bir sözün kendisi için sevk edildiği anlam" şeklinde tanımlanıyor. Bu ikisi arasındaki fark nedir?
Cevap: Bu soru ilk usul okumalarım esnasında benim de kafama takılmış ve cevabını merak etmiştim. Gerçekten de tanımlar itibarıyla “ibarenin delaleti” “nass” ile “işaretin delaleti” ise “zahir” ile benzeşmektedir. Ancak dikkatli bir gözle incelendiğinde açıklık bakımından lafızlar taksiminde nass ve zahir için verilen hemen bütün örneklerin bu taksimde ibarenin delaleti için örnek verildiği; işaretin delaleti için verilen örneklerin ise zahir lafza uymadığı görülmektedir.
İşaretin delaleti için fıkıh usulü literatüründen birkaç örnek zikredelim:
a) “Bu mallar, yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir” (el-Haşr, 8) ayetinde muhacirlere “fakir” denilmesinden hareketle bir müslümanın daru’l-harpte bıraktığı mallar üzerinde mülkiyetinin kalmadığı sonucuna varılmıştır.
b) “Annelerin yiyeceği ve giyeceği mevlud-i leh (baba) üzerinedir” (el-Bakara, 233) ayetindeki “mevlûd-i leh” ifadesinin işaretiyle çocuğun nesebinin ve dolayısıyla malının babaya ait olduğu hükmü çıkarılmıştır.
c)“Anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirirler” (el-Ahkâf, 15) ve “Hamilelik ve sütten kesilme süresi otuz aydır” (el-Bakara, 233) ayetleri ise birlikte değerlendirilmek suretiyle hamileliğin asgari süresinin altı ay olduğu sonucuna varılmıştır.
Bütün bu istidlallerin “zahir” ile örtüşmediği açıktır. Şu halde açıklık ve kapalılık bahsindeki “sevk” ile delalet bahsindeki sevk arasında nisbî de olsa bir fark bulunmalıdır. Nitekim Pezdevî şarihi Abdülaziz Buharî, tanımların benzeşmesinden kaynaklanan bu karışıklığı ortadan kaldırmak için “işaretin delaleti” bahsinde şu açıklamayı yapma gereği duymuştur:
“Bilesin ki bir sözün, nazmı itibarıyla bir manaya delaleti üç derecelidir:
a) Birinci derece, lafzın, asıl kastedilen şeye delaletidir. Örneğin “...size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın” ayetinin aynı anda nikah altında tutulabilecek kadınların sayısının en fazla dört olduğuna delalet etmesi böyledir.
b) İkinci derece, lafzın, bir manaya delalet etmesi ve fakat bunun asıl kastedilen mana olmamasıdır. Yukarıdaki ayetin nikahın mübahlığı hükmüne delaleti de böyledir.
c) Üçüncü derece ise bir sözün, vaz‘ edildiği anlamın ayrılmazlarından (levâzim) olan bir manaya delalet etmesidir. “Köpek satışından elde edilen para haramdır” hadisinin köpek satışının münakid olduğuna delalet etmesi de böyledir.
Delaletin üç derecesi anlaşıldığına göre şimdi şu tespitleri yapabiliriz:
Birinci delalet derecesi, sözün sevk sebebiyle tamamen örtüşürken üçüncü delalet derecesinin sözün sevk sebebiyle hiçbir ilişkisi yoktur. İkinci delalet derecesi ise bir açıdan sevk sebebine uygun, bir açıdan ise aykırıdır. Uygundur; çünkü konuşan, onu o manayı ifade etmek kastıyla söylemiştir; ama aynı zamanda aykırıdır; çünkü konuşan, onu asıl anlatmak istediği şeyi tamamlayan bir unsur olarak söylediği içindir. Zira onu söylemeksizin, kastettiği anlamı ifade etme imkânı yoktur.
İkinci ve üçüncü delalet türleri arasındaki farkı ise şöyle izah edebiliriz: İkinci delalet derecesinde sözden anlaşılan anlam, kasd-ı mütekellimi belirleyen bir karinenin bulunmaması durumunda aslî maksat olmaya elverişli iken, üçüncü delalet derecesi buna elverişli değildir.
“İbarenin delaleti” bahsinde bir sözün, bir mana için sevkedilmiş olması, -mütekellimin aslî maksadı olsun veya olmasın- mefhumuna delalet etmesi demektir. Zahir ve nass bahislerinde ise sözün sevkedildiği anlam ile kastedilen şey sözün, mefhumuna mütekellimin aslî maksadı olmak kaydıyla delalet etmesidir. Şu halde hemen yukarıda zikrettiğimiz ikinci delalet derecesi, bu bahiste sözün sevkedildiği anlama dahil iken; zahir ve nass konusunda dahil değildir. Buna göre bir kimse, nikahın mübahlığı hükmünü “...size helal olan kadınlarla... evlenin” ayetine dayandırsa nassın işaretiyle değil; ibaresiyle istidlal etmiş olur.” (İntehâ.)
Osman GÜMAN, 1 Ocak 2017
Cevap: Bu soru ilk usul okumalarım esnasında benim de kafama takılmış ve cevabını merak etmiştim. Gerçekten de tanımlar itibarıyla “ibarenin delaleti” “nass” ile “işaretin delaleti” ise “zahir” ile benzeşmektedir. Ancak dikkatli bir gözle incelendiğinde açıklık bakımından lafızlar taksiminde nass ve zahir için verilen hemen bütün örneklerin bu taksimde ibarenin delaleti için örnek verildiği; işaretin delaleti için verilen örneklerin ise zahir lafza uymadığı görülmektedir.
İşaretin delaleti için fıkıh usulü literatüründen birkaç örnek zikredelim:
a) “Bu mallar, yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir” (el-Haşr, 8) ayetinde muhacirlere “fakir” denilmesinden hareketle bir müslümanın daru’l-harpte bıraktığı mallar üzerinde mülkiyetinin kalmadığı sonucuna varılmıştır.
b) “Annelerin yiyeceği ve giyeceği mevlud-i leh (baba) üzerinedir” (el-Bakara, 233) ayetindeki “mevlûd-i leh” ifadesinin işaretiyle çocuğun nesebinin ve dolayısıyla malının babaya ait olduğu hükmü çıkarılmıştır.
c)“Anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirirler” (el-Ahkâf, 15) ve “Hamilelik ve sütten kesilme süresi otuz aydır” (el-Bakara, 233) ayetleri ise birlikte değerlendirilmek suretiyle hamileliğin asgari süresinin altı ay olduğu sonucuna varılmıştır.
Bütün bu istidlallerin “zahir” ile örtüşmediği açıktır. Şu halde açıklık ve kapalılık bahsindeki “sevk” ile delalet bahsindeki sevk arasında nisbî de olsa bir fark bulunmalıdır. Nitekim Pezdevî şarihi Abdülaziz Buharî, tanımların benzeşmesinden kaynaklanan bu karışıklığı ortadan kaldırmak için “işaretin delaleti” bahsinde şu açıklamayı yapma gereği duymuştur:
“Bilesin ki bir sözün, nazmı itibarıyla bir manaya delaleti üç derecelidir:
a) Birinci derece, lafzın, asıl kastedilen şeye delaletidir. Örneğin “...size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın” ayetinin aynı anda nikah altında tutulabilecek kadınların sayısının en fazla dört olduğuna delalet etmesi böyledir.
b) İkinci derece, lafzın, bir manaya delalet etmesi ve fakat bunun asıl kastedilen mana olmamasıdır. Yukarıdaki ayetin nikahın mübahlığı hükmüne delaleti de böyledir.
c) Üçüncü derece ise bir sözün, vaz‘ edildiği anlamın ayrılmazlarından (levâzim) olan bir manaya delalet etmesidir. “Köpek satışından elde edilen para haramdır” hadisinin köpek satışının münakid olduğuna delalet etmesi de böyledir.
Delaletin üç derecesi anlaşıldığına göre şimdi şu tespitleri yapabiliriz:
Birinci delalet derecesi, sözün sevk sebebiyle tamamen örtüşürken üçüncü delalet derecesinin sözün sevk sebebiyle hiçbir ilişkisi yoktur. İkinci delalet derecesi ise bir açıdan sevk sebebine uygun, bir açıdan ise aykırıdır. Uygundur; çünkü konuşan, onu o manayı ifade etmek kastıyla söylemiştir; ama aynı zamanda aykırıdır; çünkü konuşan, onu asıl anlatmak istediği şeyi tamamlayan bir unsur olarak söylediği içindir. Zira onu söylemeksizin, kastettiği anlamı ifade etme imkânı yoktur.
İkinci ve üçüncü delalet türleri arasındaki farkı ise şöyle izah edebiliriz: İkinci delalet derecesinde sözden anlaşılan anlam, kasd-ı mütekellimi belirleyen bir karinenin bulunmaması durumunda aslî maksat olmaya elverişli iken, üçüncü delalet derecesi buna elverişli değildir.
“İbarenin delaleti” bahsinde bir sözün, bir mana için sevkedilmiş olması, -mütekellimin aslî maksadı olsun veya olmasın- mefhumuna delalet etmesi demektir. Zahir ve nass bahislerinde ise sözün sevkedildiği anlam ile kastedilen şey sözün, mefhumuna mütekellimin aslî maksadı olmak kaydıyla delalet etmesidir. Şu halde hemen yukarıda zikrettiğimiz ikinci delalet derecesi, bu bahiste sözün sevkedildiği anlama dahil iken; zahir ve nass konusunda dahil değildir. Buna göre bir kimse, nikahın mübahlığı hükmünü “...size helal olan kadınlarla... evlenin” ayetine dayandırsa nassın işaretiyle değil; ibaresiyle istidlal etmiş olur.” (İntehâ.)
Osman GÜMAN, 1 Ocak 2017
Yorumlar