BİRİNCİ SORU: İster nesih denilsin ister talik, aynı kapıya çıkmıyor mu?
Kanaatimce nesih ve talik birbirinin alternatifi değildir. Aralarındaki fark şöyle ifade edilebilir. Nesihten söz edebilmemiz için nassla sabit bir hükmün başka bir nassla kaldırılmış olması gerekir. Kimileri icma ve ictihadla da neshin olabileceğini söylüyorsa da bunlar, literatürde genel kabule mazhar olmuş görüşler değillerdir. Hatta İmam Şafii, neshin alanını daha da daraltarak Kur’an’daki bir hükmü ancak bir Kur’an ayetinin, sünnetteki bir hükmü ise ancak alternatif bir sünnetin neshedebileceğini savunmuşlar, Kur’an ve Sünnet arasında çapraz neshin dahi olamayacağını söylemiştir.
Buna karşın talik, bir nesih değil; bir hükmün teşrii gerekçesinin ortadan kalkmasına bağlı olarak uygulamadan düşmesidir. Bunun en tipik örneği de köle ve cariyelere dair Kur’an’da ve sünnette yer alan hükümlerdir.
Nesih ve talik arasındaki bir diğer fark ise nesih teorisini kabul edenlere göre mensuh olan hükmün bir daha geri dönmemek üzere terkedilmesi; menatını yitirdiği için talik edilen hükmün ise menatın; yani illetin geri dönmesine bağlı olarak geri dönecek olmasıdır. Buna göre tarihin ileri bir durağında kölelik geri dönecek olursa Kur’an ve sünnetteki kölelikle ilgili hükümler de aynen avdet edecek demektir.
Evrensellik ve tarihsellik tartışmalarında evrensellik taraftarları her nedense “teşriî ayetler arasında şekil ve muhteva itibarıyla o güne veya o dönemin Arap toplumuna mahsus olan hükümler bulunabilir” şeklindeki tarihsellik ima eden cümleleri, “Kur’an ve Sünnetin hükümlerini topyekün tarihe iade edip hukuku sıfırdan inşa etmek” şeklinde yorumlamaktadır ki kanaatimce bu doğru değildir. Evvela ifade edeyim ki tarihselci düşünce diye şöhret bulan akımın, modernizm ile bir akrabalığı yoktur. Çünkü modernizm ile tarihselciliğin tarih anlayışları uzlaştırılamayacak derecede farklıdır. Şöyle ki modernizm, dünyanın sürekli geliştiğine ve hep iyiye ve daha iyiye gittiğimiz varsayımına dayalı olan ilerlemeci/lineer tarih anlayışına sahip iken tarihselci düşünce döngüsel/dairesel tarih anlayışına sahiptir. Bu tarih anlayışında mutlak bir ilerleme olmayıp zikzaklar vardır. Talikin de burada bir anlamı vardır; çünkü bugün ortadan kalkmış olan bir hukukî veya sosyal kurumun yeniden avdet etmesi pekâlâ imkan dahilindedir.
İKİNCİ SORU: Bazıları "21. yy'da bu modern dönemde falan şeyin İslam'da olması izah edilemez, izahı çok zordur, İslamı kötü tanıtıyor, varlığını akıl almıyor vb." düşünceler nedeniyle keyfi talik yorumlarına neden olmuş mudur?
Burada zikredilen sorun gerek evrenselci, gerek tarihselci, gerek modernist neredeyse hepimizin duçar olduğu bir sorun olup nasslarda yer alan bazı izahı zor meseleleri modern insana izah sadedinde herkes kendince bir yol izlemeyi seçmiştir. Çok eşlilik ve küçüklerin evliliği örnekleri üzerinden her üç tutumu şu şekilde serimleyebiliriz:
Çok Eşlilik Meselesi:
1) Muhafazakar Yaklaşım: Evet, Kur’an’da çok eşlilik düzenlemesi vardır; ama aynı ayette çok eşli olanların eşleri arasında adaleti sağlayamayacağı ifade edilerek tek eşlilik teşvik edilmiştir. Ayrıca savaş vs. erkeklerin sayısının azaldığı ve toplumsal ölçekte bir erkeğe birkaç kadının düştüğü bazı zaruret durumları vardır. Diğer yandan kişinin eşi kısır veya bir kaza sonucu yatalak olabilir. Bu durumda erkek başka bir kadınla evlenmeye ihtiyaç duyabilir. (Bazı muhafazakarlar: “Erkek dediğin çok eşli olur. Ne o öyle bütün bir hayatı tek kadınla geçirmek!)
2) Modernist Yaklaşım: Cahiliye toplumunda bir erkek sınırsız kadınla evlenebiliyordu. İslam evlilik konusunda getirdiği bu hükümle ileri doğru bir adım atarak evlenilecek kadın sayısını dörde indirdi. Ayrıca “aralarında adaleti sağlayamazsanız tek kadınla evlenin” buyurarak tek eşliliğin esas gaye olduğunu da gösterdi. Günümüzde ideal evlilik olan tek eşlilik uygulaması hakim olmuştur. Nitekim Allah’ın toplumu ulaştırmak istediği nihai nokta da bu idi.
3) Tarihselci Yaklaşım: Tek eşlilik veya çok eşlilik toplumdan topluma değişkendir. Kur’an’daki çok evlilikle ilgili ayet, yeni bir hüküm getirmemiş; sadece o günün Arap toplumunda ve diğer bazı toplumlarda zaten yürürlükte olan bir uygulamayı onaylamıştır. Özetle ifade edersek bu mesele örfe dayalı olup bir toplumda yaygın olan çok eşlilik uygulamasının sırf Kur’an’da yer aldı diye diğer toplumlara da teşmil edilmesini iktiza etmez. Sözgelimi doğu toplumlarında hiç yadırganmayan çok eşlilik, Karadeniz yöresinin örfünde hoş karşılanmaz. Sırf Kur’an’da geçiyor diye bir kadından çok eşliliği gönüllü olarak kabul etmesini beklemek doğru değildir. Nihayetinde böyle meseleler, yöreden yöreye farklılaştığı için ne çok eşliliğin, ne de tek eşliliğin mutlak manada ideal uygulama oldukları söylenemez.
Küçüklerin Evliliği Meselesi:
1) Muhafazakâr Yaklaşım: Kur’an’ı Kerim’de “henüz hayız görmeyen küçük kızların” iddetinden söz edilmek suretiyle küçüklerin evliliğine bir hüküm bağlanmıştır. Kaldı ki Hz. Peygamber, Hz. Aişe’yle henüz küçük yaşta iken evlenmiştir. Sahabeden bu nitelikte evlilikler yapanlar da vardır. Dolayısıyla Kur’an’da kendisine hüküm bağlandığına ve Hz. Peygamber ve sahabe tarafından bizzat uygulandığına göre küçüklerle evlilik meşrudur. Ama Hz. Peygamber, Hz. Aişe’yle küçükken evlenmesine rağmen büluğ çağına (12 yaş) gelinceye kadar onunla zifafa girmemiştir. Dolayısıyla büluğa kadar beklemek gerekir. (Bu görüş sahiplerinin günümüzde küçüklerle evlilik konusunda ne düşündüğü doğrusu merak konusudur.)
2) Modernist Yaklaşım: Kur’an’da küçüklerle evlilikten kesinlikle söz edilmez. Tefsirlerde, tarih kitaplarında ve fıkıh kitaplarında küçüklerin evliliğini meşru addeden bütün ifadeler düpedüz Allah’ın hükmünü tahrif etmektir. Ayetteki “hayız görmeyenler” ifadesiyle kasıt “1400 küsur yıldır anlaşılanın aksine (!)” bir hastalıktan veya özel bir fizyolojik durumdan dolayı hayız görmeyen büyük kadınlardır. Kaldı ki Nisa suresinin 6. ayetinde “Yetimleri deneyin. Nikah yaşına geldiklerinde onlarda rüşd emareleri sezerseniz mallarını kendilerine teslim edin” ayetinde buyrulduğu üzere bizzat Kur’an’ın ifadesiyle nikah yaşı rüşd yaşı olarak belirlenmiştir. Hz. Peygamber Kur’an’ın bu açık hükmünü bile bile, Hz. Aişe ile 9 yaşında evlenmiş olamaz. Aksine Hz. Peygamber Hz. Aişe ile 19 yaşında iken evlenmiştir; ama olayı nakleden ravi 19 diyecekken 1 rakamını unutmuş ve sehven 9 demiştir. Ya da bu bir müstensih hatasıdır. Hatta 19 da değil, Hz. Peygamber onunla 29 yaşında evlenmiştir.
3) Tarihselci Yaklaşım: Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde küçüklerle evlilik ahlâkî olarak yadırganan bir şey değildi ve toplumda az veya çok başvurulan bir evlilik türüydü. Ahlâkî bir konu olarak kabul edilmediği içindir ki ne Hz. Peygamber’in azılı düşmanları olan Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi müşrikler, ne de Yahudi ve Hıristiyanlar, “Muhammed hiç utanmadan küçücük kızla evlenmiş” türünden onu suçlayıcı, töhmet altında bırakıcı şeyler söylemediler. Günümüzde ise küçüklerle evlilik [Arap toplumlarındaki mevcut durumu bilmiyorum ama] müslüman toplumlarda dahil hemen bütün toplumlarda yadırganan bir evlilik türü haline gelmiştir. Devlet, küçük kız ve erkek çocuklarının erken evlendirilmek suretiyle mağdur olmalarının önüne geçmek için bu konuda tedbir alarak evlilikte bir yaş sınırı getirebilir, hatta getirmelidir. Bu, Kur’an’da veya Hz. Peygamber’in sünnetinde yer alan bir hükmü terk etmek anlamına gelmez. Çünkü gerek Kur’an’daki buna dair ifade ve gerek Hz. Peygamber’in uygulaması ideal bir hükmün teşrii kılınması niteliğinde olmayıp olgusaldır, yani o dönemdeki mevcut durum ile ilişkilidir.
Not: Görüşlerimiz farklı farklı olsa da hepimiz aynı dine, aynı kitaba ve aynı peygambere inanan insanlarız. Lütfen din, elden gidiyormuş edasıyla hakaret, aşağılama, tezyif yolunu seçmeyelim. Unutmayalım ki dinin sahibi Allah'tır ve O, şöyle veya böyle dinini kıyamete dek koruyacaktır. Bu itibarla reddetmek saikiyle değil; öncelikle meramı anlamak için okur ve olumlu veya olumsuz yorumlarınızla bana katkı sunarsanız hepinize müteşekkir kalırım. Burada ne ben, ne de bir başkası ne ümmeti Muhammed'in itikadını sarsmak ne de hakaret dinlemek için yazı yazıyoruz. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederim.
Yorumlar