Ana içeriğe atla

Snapshot İctihadı


Fotoğrafçılıkta “şipşak resim” adı da verilen snapshot diye bir terim vardır, poz vermeksizin anlık fotoğraf çekme anlamında kullanılır. Özel olarak tasarlanmamış olan anlık bir manzaranın fotoğrafı aniden çekilerek ölümsüzleştirilir. Fıkıh tarihinde de bu nitelemeye seza -ve kanaatimizce eleştiriye açık- bazı ictihadlar vardır. Temsil gücü yüksek birkaç örnek vererek devam edelim:

1)      Şafii’ye göre Cuma namazının kılınabilmesi için asgari 40 kişilik bir cemaat bulunmalıdır; çünkü Hz. Peygamber’in Cuma namazı farz kılındığında ilk Cuma namazını Ranuna vadisinde yaklaşık 40 kişiden oluşan bir cemaat ile kıldığına dair bazı rivayetler vardır. Ne var ki bu konuda Hz. Peygamber’in bu sayıdan az cemaat ile Cuma namazı kılınmayacağına dair herhangi bir beyanı yoktur. İmam Şafii ve bu görüşü benimseyen diğer müctehidler ilk Cuma namazındaki cemaat sayısının fotoğrafını çekerek bundan aşağı olması durumunda Cuma namazı kılınmayacağını savunmuşlardır ki bu kanaatimizce eleştiriye açık bir yaklaşımdır. Asgari sınırın tespit edilebilmesi için daha sağlam delillere dayanmak icap eder.

2)      İmam Şafii’ye göre Müslümanlar, darulharp niteliğindeki bir devletle 10 yıldan daha uzun süreli bir sulh anlaşması imzalayamazlar; çünkü Hz. Peygamber, Mekkeli müşriklerle Hudeybiye anlaşmasını 10 yıllığına imzalamıştır. Bu meselede de Şafii’nin Hz. Peygamber’e ait kısıtlayıcı bir beyan olmamasına rağmen Hz. Peygamber’in uygulamasını bağlayıcı bir delil olarak benimsediği görülmektedir, ne var ki bu da kabul edilebilir değildir. Çünkü Hz. Peygamber’in 10 yıldan uzun süre için hatta süresiz olarak sulh yapmayı yasaklayan herhangi bir beyanı bulunmamaktadır.

3)      İbn Ömer’den gelen şöyle bir rivayet vardır: “Uhud savaşında henüz 14 yaşıma basmış iken savaşa katılmak için Hz. Peygamber’e arz edildim; ama Hz. Peygamber benim katılmama izin vermedi. 15 yaşını doldurunca Hendek savaşına katılmak için arzedildim, Hz. Peygamber benim savaşa katılmama izin verdi.” Ebu Hanife haricindeki müctehidlerin geneli Hz. Peygamber’in bu tavrını buluğ yaşı ile gerekçelendirmişler ve ilk arzedilişinde İbn Ömer buluğa ermediği için Hz. Peygamber’in kabul etmediğini savunmuşlardır. Fakat Hz. Peygamber’in bu tasarrufunu buluğdan başka gerekçelerle açıklamak da pekâlâ mümkündür. Çünkü rivayetlerde Hz. Peygamber’in İbn Ömer’e yaşını sorduğu ve buna göre hareket ettiğine dair bir malumat yoktur. Medinenin diğer gençleri ile birlikte arz edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) yapılı ve savaşabilecek güç ve kudrette olup olmadıklarına bakarak gençler arasında bir seçim yapmış, Uhud savaşında henüz vücudu yeterince gelişmediği için İbn Ömer’i kabul etmezken Hendek savaşında savaşabilecek güce ulaştığı için kabul etmiştir. Rivayette geçen yaş ayrıntısı İbn Ömer’in şahsına ait olup bu ayrıntının Hz. Peygamber tarafından bilindiğine dair bir bilgimiz yoktur.

4)      Sa’d b. Vakkas Mekke’de hasta döşeğinde yatarken Hz. Peygamber onu ziyarete gelmiş ve aralarında Sa’d’ın malını vasiyet etmesine dair bir konuşma geçmiştir. Bu konuşmada Hz. Peygamber (s.a.v.), Sa’dın malının tamamını ve yarısını vasiyet etmesine razı olmamış; üçte bire ise bu miktarı da çok bulmasına rağmen onay vermiştir. Bu rivayeti esas alarak müctehidler, kişinin malının üçte birinden daha fazlasını vasiyet edemeyeceği görüşünü benimsemişlerdir. Bu görüşte icmaya yakın bir ittifaktan söz edilebilir. Ancak bu sınırlandırmada da bir tür fotoğraf çekme mantığı işletilmiş görülmektedir. Öncelikle ifade edelim ki Sa’d ile Hz. Peygamber arasında geçen bu muhavere Sa’d’ın şahsına özeldir. Hz. Peygamber üçte bir sınırlaması koyarken Sa’d’ın mal varlığını ve ona mirasçı olacak kişileri bilmektedir. Zihninde bir belirleme yaparak Sa’d’ın mal varlığının üçte ikisinin mirasçıların geçimini sağlamasını için yeterli olacağını pekâlâ düşünmüş ve bundan dolayı “üçte bir” demiş olabilir. Nitekim konuşmanın sonunda Hz. Peygamber’in “Senin aileni zengin bırakman insanlara dilencilik edecek bir hale düşürmenden daha hayırlıdır” buyurması da bu konuda temel gerekçenin, vasiyet haricinde miras kalan mal miktarının mirasçıların geçimini sağlamaya yetip yetmemesi olduğunu göstermektedir. Geçmişte ve günümüzde mal varlıklarının değil üçte biri, yüzde biri bile bütün mirasçılarına yetip artacak zenginler vardır. Dolayısıyla vasiyetteki bu üçte bir sınırının devasa bir servete sahip olan kişiler için geçerli olmadığına dair bir görüş ileri sürülmesi de mümkündür. Nitekim hatırladığım kadarıyla Tahir b. Aşur da Mekasıdu’ş-şeria adlı eserinde böyle bir görüş ileri sürmektedir.  

İslam dininin uygulaması ilk ve otantik uygulaması olması itibarıyla kuşkusuz Hz. Peygamber’in tasarrufları son derece önemlidir; ama bu tasarrufların genel geçer bir kurala dönüştürülmesinde aceleci davranmamalı, Hz. Peygamber’in neyi niye yaptığı özümsendikten sonra bir yargıya varılmalıdır. Aksi halde Şariin maksadını ıskalamak kaçınılmazdır. Vallahu a’lem.

Osman GÜMAN, 26 MART 2018

Yorumlar

ERTAN dedi ki…
İcmaya yakın bir ittifak... ve
“Ümmetim asla yanlış bir hüküm üzerinde ittifak etmeyecektir.”Buhari
“Ümmetim asla dalalet üzerinde birleşmez....... Taberani hadisi şeriflerine göre bu konuda itiraz eden kişinin bir aksi bir delil ve buna bağlı bir alternatif bir ölçüt getirmesi gerekmez mi kıymetli hocam ?