İlahiyat fakültelerinin müfredatında fıkıh dersi fıkıh usulünden öncedir. Öğrenciler, ibadet esasları, kamu hukuku ve özel hukuk konularını ezber düzeyinde tahsil ettikten sonra fıkıh usulü okurlar. Bu sıralamayı öğrenciler evvel emirde mantığa aykırı bularak “Madem fıkıh usulü fıkhın esasıdır, madem bu ilimde fıkhî bilginin delilleri konu edilir, o halde fıkıh usülünün fıkıhtan önce tahsil edilmesi gerekmez mi?” şeklinde itiraz edebilmektedir. Öyle ya, asıl fer’den; kök daldan öncelikli olduğuna göre fıkıh usulünün fıkıhtan önce tahsil edilmeli değil midir?
Fıkıh usulü eserlerinin giriş bölümünde "fıkıh usulü"nün tanımı ve gayesi üzerinde durulduktan sonra bu ilmin hangi ilimlerden yararlandığı, başka bir tabir ile fıkıh usulü öncesinde hangi ilimlerin tahsil edilmesi gerektiği üzerinde durulur ve hemen hemen ittifakla bu ilmi tahsil edecek kişinin Kelam ilmini, Arap dilini ve fıkhî ahkâmdan epeyce bir bölümünü bilmesi gerektiği ifade edilir.
Mesela İbnü’l-Hâcib, bu ilimlerden her birinin neden usul-i fıkıhtan önce öğrenilmesi gerektiğini şu şekilde izah etmektedir:
a) Kelam ilmini bilmek gereklidir; çünkü küllî deliller Yaratıcıyı tanımaya ve O’ndan haber getiren tebliğcinin doğru söylediğini bilmeye tevakkuf eder. Tebliğcinin doğru söylediğini bilmek ise mucizenin delaletine tevakkuf eder. [Şu halde fıkıh ve fıkıh usulü bilgisinin gerisinde kelâmî bilginin olduğu aşikardır.]
b) Arap dilini bilmek gerekir; çünkü Kitap ve sünnetten olan deliller Arap diliyle varit olmuştur. [Arap dilini bilmeden Allah’ın ve peygamberin mesajını anlamanın yolu yoktur.]
c) Fıkhî hükümleri de bilmek gerekir. Ancak burada kastedilen bilgi tasavvur düzeyinde bir bilgidir. Fıkhî ahkâm bilgisi tasavvur düzeyinde olmalıdır ki ispatı ve reddi mümkün olabilsin. Aksi halde kısır döngü (devr) lazım gelir. (İbnü’l-Hâcib, Muhtasaru Müntehe’s-sü’l-ve’l-emel, s. 202, Daru İbn Hazm)
Her üç maddede sözü edilen bilgiler fıkıh usulü için birer mebde’, ilke niteliği taşır; yani fıkıh usulü tahsili için bir ön şart olmakla birlikte ona dahil değildir. Çünkü kural olarak ilke, sisteme dahil olmaz. Bu sebeple her bir ilim ilkeyi başka ilimlerden hazır olarak almak durumundadır. Bunun içindir ki fıkıh usulünde Yaratıcıyı tanımak, peygamberliğin imkanı, peygamberlik iddiasında bulunan bir şahsın doğruluğu ve mucize gibi konulara temas edilse bile bu, esasa girmeksizin şöyle bir değinip geçmekten ibarettir.
Esasında "ilkenin sisteme dahil olmaması" kuralı gereğince dil bahislerinin de fıkıh usulü literatüründe ele alınıp incelenmesi isabetli değildir; bununla birlikte dil literatüründe ele alınan dile delalete müteallik bahisler, derinlik itibarıyla bir fakih için yeterli görülmeyerek usul alimleri, zarureten bu konuları da eserlerine alıp inceleme gereği duymuşlardır.
Fıkhî hükümlerin bilgisine gelince İbnü’l-Hacib’in [tasdik değil;] “tasavvur düzeyinde bilmek gerekir” ifadesi önemlidir. Çünkü tasdik düzeyinde bilgi, bir şeyi kanıtıyla birlikte bilmek demektir. Kanıtla birlikte bilen kişinin ise fıkıh usulüne zaten ihtiyacı yok demektir. Tasavvur düzeyinde bilgi ise bir tür taklid olup icmalî ve tafsilî delillere vakıf olunduktan sonra aynen kabul edilebileceği gibi, red de edilebilir. Fıkhî ahkâmın azımsanmayacak bir kısmının tasavvur düzeyinde bilgisine sahip olmayan bir şahsın fıkıh usulü tahsil etmesinin imkânına gelince bu aklen mümkün olsa bile âdeten vaki değildir.
Allahu a'lem.
Yorumlar