Soru: Fıkıh usulüne dair bir kitapta dilde konulduğu anlam itibarıyla lafzın hâs, âmm, müşterek ve cem-i münekker diye dörde ayrıldığı belirtildikten sonra şöyle bir açıklamaya yer veriliyor: "Bu kısımlar arasında tedahüller olabilir. Mesela جرت العيون sözünde uyûn lafzı, “göz, güneş, pınar, eşya, casus” gibi pek çok anlama konulması yönüyle müşterek; lam-ı tarifli çoğul bir lafız olması yönüyle de âmmdır..." Vaz' yönleri birbirinden farklı olan bu kavramlar tek bir taksim altında toplanabilir mi?
Cevap: Gerçek bir taksimde amaç, taksim altında yer alan türler arasında girişimlilik olmamasıdır. Mesela canlıyı “insan”, “at”, “sığır”, “aslan” gibi türlere ayırıyorsak hiçbir insan at değildir, hiçbir at da insan değildir.” Kelimeyi “isim”, “fiil” ve “harf” diye üçe ayırıyorsak hiçbir isim fiil veya harf değil; hiçbir fiil ve harf de isim değil demektir.
Hanefi fıkıh usulü literatüründe farklı itibarla yapılan bazı lafız tasnifleri, “türler arası girişimlilik olmaması” kuralını ihlal eder niteliktedir. Bundan dolayı Teftazânî gibi bazı fıkıh usulcüleri yapılan bu taksimlerin hakiki değil; itibarî taksimler olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu açıklama isabetli değildir. Çünkü itibarî taksim, sözgelimi bir lafzın vaz’ açısından “hâss”; açıklık-kapalılık bakımından “zahir” ve kullanım bakımından “hakikat” olarak nitelenebilmesidir. Tek bir itibarla; mesela vaz’ itibarıyla yapılan bir taksimde kelime bir açıdan hâss, bir başka açıdan âmm veya bir açıdan müşterek, bir başka açıdan âm olabiliyorsa yapılan taksim mantık açısından tutarsız demektir.
Peki, hâss bir lafzın aynı zamanda âmm veya müşterek olması ya da müşterek bir lafzın âmm olması mümkün müdür? Evet, pekâlâ mümkündür. Mesela el-kâtilü lâ yerisu “Katil mirasçı olamaz” hadisini ele alalım. el-kâtil kelimesi tek anlamlı bir lafız olması itibarıyla hâss iken, başında umum ifade eden harf-i tarif bulunması itibarıyla âmm bir lafızdır. Be’ase’l-melik uyunehû fi’l-medine “Kral, casuslarını şehre gönderdi.” cümlesinde uyûn lafzı, vaz’ itibarıyla müşterektir; marifeye muzâf olması sebebiyle de âmmdır. Örnekler çoğaltılabilir; ama problemi göstermek için iki örnek kafidir.
Şu halde lafızların vaz’ açısından hâss, âmm, müşterek ve müevvel diye dörde ayrılması mantıksal açıdan tutarlı değildir. Nitekim Hanefi usulcülerinden İbnü’l-Hümam et-Tahrîr adlı usul eserinde bu açmazı farketmiş ve burada iki ayrı taksimin içiçe girdiğini belirterek devamla şöyle demiştir:
“Birinci taksim, vaz’ın tekliği ve çokluğuna göredir. Bu itibarla lafızlar münferid ve müşterek olmak üzere ikiye ayrılır. Ne var ki Hanefi usûlcüleri, lafızları pek çok farklı açıdan taksim edebilmiş olmalarına rağmen bu taksimde “münferid”e; yani tek anlamlı lafza yer vermemişlerdir.
İkinci taksim ise lafzın vaz’ olunduğu anlam/muhteva (el-mevdû‘ leh) açısındandır. Buna göre lafızlar, hâss ve âmm olmak üzere ikiye ayrılırlar. Dolayısıyla bu iki taksimin kısımları arasında girişimlilik vardır. Şöyle ki müşterek bir lafız hâss veya âmm olabileceği gibi, münferid bir lafız da hâss veya âmm olabilir.”
İbnü’l-Hümâm’ın bu ifadesini şöyle izah edebiliriz: Hanefî usulcüleri, hâss terimini “tek anlamlı lafız” anlamıyla müşterekin karşısına; “belirli veya belirsiz tek bir ferde veya belli sayıdaki bir topluluğa delalet etmesi” anlamıyla da âmmın karşısına koymak suretiyle çift anlamlı müşterek bir terim üreterek birbirinden bağımsız olan iki ayrı kategoriyi teke indirmişlerdir. Bu sorunu gidermenin yolu ise, müşterekin karşısına “münferid” terimini ikâme etmek ve hâss terimini âmmın mukabili olarak “belirli veya belirsiz tek bir ferde veya sınırlı sayıdaki bir topluluğa delalet eden lafız” şeklinde tanımlamaktır.
Cem-i münekkere gelince âmm lafzın kapsamına girmediği ve hâss ile âmm arasında müstakil bir kategori olduğu görüşü kabul edilirse onun da bu taksime alınması ve lafızların kapsam bakımından “hâss, cem-i münekker ve âmm” olmak üzere üçe ayrılması mümkündür.
Son olarak bazı Hanefi usul eserlerinde cem’-i münekker yerinde müevvele yer verilir ki bu, doğru değildir; çünkü müevvel, nihayetinde müşterek bir lafız olup zann-ı galip ile anlamlarından biri öne çıktığı için bu adı almıştır. Anlamlardan birinin öne çıkması ise ancak kullanım aşamasından sonra gerçekleşebilir. Dolayısıyla vaz açısından yapılan bir taksimde müevvele yer olmamalıdır.

Yorumlar